30 Aralık 2010 Perşembe

Yılın son günü incilerimi döktüm...


Söz vermiştim kendime her ne olursa olsun artık üzülmek yok diye. Son bir kaç yıldır zoraki değil içten gülücükler saçtım etrafıma. Biraz da yapımda var heralde çok ta somurtkan birisi değilim. Hoşgörülü olmayı, olaylar karşısında sakin davranmayı, hatalara olağan bakmayı, sorunlara ağlayarak değil çözüm bularak yaklaşmayı gibi olumlu düşüncelerle kendimi yoğurdum.
Kendi çapımda başarılı da oldum. Bu şekilde gerçekten daha dingin ve daha stressiz geçiyor zaman. Yalnızzz bu şekilde kendimi içsel olarak geliştirirken dışardan bakan insanların beni ne kadar duyarsız ve sığ biri olarak gördüklerini farkettim. ''Aman bu da salak herşeye olumlu yaklaşıyor'' gibi... Aslında yaşananları düşündüğümde sakin duruşumun altında çok boğulduğumu, Polyannacılık yaptığımı, içimde ne kadar da hırçın olduğumu ki bazen kovalar dolusu kusmak istediğimi evet istemek değil kursağıma kadar gelip zor nefes aldığımı bile söyleyebilirim. Patlamak üzere olan bir bomba gibi hissediyorum kendimi. Her şey bana odaklanmış durumda yapabildiklerimi yapıyorum yapamadıklarımı yapanlara postalıyorum onlarada benim yüzümden yoruldukları için üzülüyorum onu da düşünce yükü yapıyorum. Zorlanıyorum, sürüklüyorum, sürünüyorum bu arada gülmeye, olumlu düşünmeye de çalışıyorum ama nafile. Çok zorlandığım günlerim oldu hayata dair her insanın yaşadığı gibi Allah'a şükür üstesinden gelebildim ama bu sene kendimi yorgun, isteksiz, havada asılı görüyorum.

Sonunu bulamayacağım bir düzendeyim sanki boşlukta. 2010'u hiç sevmedim. Belkide hiç olmak istemediğim yerlerde, ben olamadığım şekilde yada ruhum başka yerde bedenim başka yerde diye böööylee dönüp dururken olduğum yerde herkes beni herşeye rağmen ne kadar güçlü ve güleryüzlü biliyor...........................

2011'den beklediğim çok şey var tabiiki de insan olmanın özelliklerini taşıyorsam eğer beklemeliyim de zaten. 11- 12 - 13 - gibi sınırlandırmanın da ne kadar doğru olduğu tartışılır. Hayattan diyelim ne bekliyorum; herşeyden önce sağlık istiyorum. Huzur, para, mutluluk bunlar insanların elinde olan isterlerse yapabilecekleri isterlerse batırabilicekleri durumlar ama sağlık olayı tamamen ilahi diye düşünüyorum Allah'tan tüm kullarına sağlık vermesini diliyorum. Bu sene sağlık problemlerini yoğun yaşayanlar için de son sıkıntıları olsun diyorum inşallah....Gelelim diğer isteğime şu içinde bulunduğum ruh halinin kısa sürmesi hatta şu anda gitmesi, karmaşık duyguların benim beynimi meşgul etmemesi ve yere sağlam basarak yola devam etmesi diyorum......Herkese sağlık, mutluluk, başarı ve gönüllerinin güzelliklerine göre hakettikleri gelsin hayattan, yeni yıldan yeni başlangıçlardan..... Beni sabırla okuyan herkese sevgiyle selamlar........

19 Kasım 2010 Cuma

Çok beğendim paylaşmak istedim. Herkes zaman zaman uzaktan sevmiştir düşüncesiyle....

Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi.

Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.

"Seni uzaktan seviyorum...." diye düşündü erkek içinden. "Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan.... Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum."
Sırrın senden bile güzel çünkü, senden bile özel. Sırrın bir billur kadeh, kırılmasın diye yüreğimde taşıyorum. Sırrın nazenin bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar? Ateş bu, hep düştüğü yeri yakar. Bense ne bir şeyleri değiştirmek peşindeyim, ne bir yere varmak. Ne sahip olmak derdindeyim, ne kendimi kanıtlamak. Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi. Merkez Efendi'nin dediği gibi, "her şey zaten dengede ve ahenkte, canım efendim. Her şey zaten merkezinde."
Ben senin ismini tarçın kokulu akide şekeri gibi tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Ruhunun en çirkef, suretinin en çirkin, zihninin en çiğ hallerini biliyorum; hiçbirini gözlerimle görmemiş olsam da. Ne bir mükafat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de.
Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. Aynı gökkubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.
Bacağında şarapnel parçasıyla yaşayan bir asker gibiyim. Etimde yabancı bir madde, kemiğimde bir metal parçası gibi duruyor aşkın bende. Başkası duysa korkar, "aman" der. "Nasıl olur? Böyle de yaşanır mı?" Halbuki ben alıştım. Rahatsız etmiyor beni, onu anladım. Şarapnel ve ben, gül gibi geçiniyoruz, yanyana ama karışmadan birbirimize.

*

"Seni uzaktan seviyorum...." diye geçirdi kadın içinden ve başını çevirdi. Bakmadı bile ondan yana. Bakması gerekmedi.
Ne güzel uzaktan sevmenin rahatlığı, hafifliği, beklentisizliği. Herkesin habire birbirinin hayatı hakkında konuştuğu bu dünyada "biz" diye bir şey olmayınca, hakkımızda konuşacak bir şey de bulamıyorlar ya, ne güzel. Özgürlük işte!
Sen özgürsün. Dilediğin zaman gidersin aklının estiği yöne. Tutsaksın bir o kadar. Mecbursun kendi sorumluluklarına, alışkanlıklarına, hayatına. Yapışmışsın kabuğuna. Hayalimdeki sen gerçek senden daha özgür aslında. Görsen, hayalimdeki seni kıskanırsın.
Seni sevdiğimi söylememekteki ısrarım bu yüzden. Her şey böyle daha duru, daha güzel. Söylesem büyü bozulur. Zaman ağırlaşır, zaman hantallaşır. Doğallık kaybolur, konuşmalar yapaylaşır. Söylesem dünya durur, bir daha hiçbir şey aynı olmaz. Sen değişirsin. Bir başka hal gelir üzerine. Bir beklenti, bir istek, bir kıvanç, gizliden gizliye bir kibir siner bakışlarına. "Aşıklar kibirli olur" demiş şair. Sevdiklerini fethedilmiş bir kale gibi görmeye kalkarlar. Bense hayat boyu susmaya razıyım, o kibiri gözlerinde görmektense.
"Böyle adama
Yaklaşmaz hiçbir güzellik
Doğduğu günden beri kalbinde bir delik,
Almak için bütün sızıları içine."
Oğuz Atay tanısa, seni anlatmak için söylerdi bunları. Bütün sızıları içine çeken adamsın çünkü. Bir de beni almanı istemem o delik kalbine.

*

Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar ne kanatır. Gözlerinle görmediğin ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek..... Uzaktan sevmek en güzelidir bazen.
ELİF ŞAFAK

7 Kasım 2010 Pazar


DOĞUM


Nefessiz bir sessizlik
Sessiz bir beyazlık
Zamansız bir mekan
Ve varlıksız bir varoluş
Mutlu ve derin bir yokluk
Düşüncelerin içinde eriyen bir benlik
Ve sessizlik içinde yok olan bir düşünce
Gözler kapalı
Kıpırtısız
Hareketsiz
Kapı kilitli
Perdeler örtülü
Işık yasaklı
Karanlıkta yaşanan bir beyazlık
Beyazlıkta bir sessizlik
Ve sessizlikte yaşanan huzur
Ve güven
Ve vakit dolar
Vakit gelir
Ansızın sessizliğe düşen bir kıpırtı
Gözler açılır aniden
Bir bilinmezlik
Bir derin şaşkınlık
Kapı açılır
Perdeler açılır
Işık hücum eder
Sessizliğe bir kara düşer
Beyaza bir gürültü üşüşür
Bir çarpıntı
Deli bir yürek çarpıntısı
Bir korku
Bir güvensizlik
Derin bir üşüme
Yokluğun güveninden
Varlığın bilinmezliğine bir yolculuk
Ve derin bir ağlayış
Doğdun bebeğim
Hoşgeldin dünyaya
Ve yaşama
Ve ilk öğüdü yaşamın bebeğim
Ağlama şimdiden
Gözyaşları işe yaramaz çünkü
Hoşgeldin bebeğim
Doğdun artık …

28 Mayıs 2010 Cuma

BAHAR

Bahar; ne kadar anlamlı bir kelime. Doğanın uyanmasıyla birlikte tüm canlılar hareketleniyor.Hayvanlar, insanlar, börtü böcek ne varsa çok güzel çok. Hele bahçelerde açan o rengarenk güller, hanımelleri ve papatyalar yada ismini bilmediğim tüm çiçekler baharda bana ayrı bir güzel geliyorlar.Tabii bir de Candan Erçetin'in bahar şarkısı da eşlik edince offff değme keyfime hepsi bir arada duble oluyor. Bahara rağmen dinginim bu aralar ama şarkıyı dinleyince coşuyorum. Hadi siz de coşun. Hepinize benden kokulu aşk dolu bir BAHARRRRR...................

candan erçetin - bahar izlesene.com

8 Nisan 2010 Perşembe


NE GÜZEL CAHİLDİK
Dışarıda kar...
Ama kuzine içten içe öyle yanıyor ki.
Kuzinenin üzerinde demir maşa...Maşanın üzerinde... de ekmek dilimleri.
Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu...
Sucuk lükstü.
Yumurta lezzetli.
Ekmek her zaman ekmek gibi...
Bir kez olsun kümesten yumurta almamış, bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu duymamış ve fakat alışveriş merkezlerinin restoran katlarında, boğucu bir gürültü ve havasızlık içinde hamburger keyfine fit olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım...

Dışarıda kar...
İçeride kanaat...
İçeride huzur...

Televizyon yoktu.
Gazete de her zaman olmazdı.
Öyle güzel "cahildik" ki, keyfimiz bozulmazdı hiç!
Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk.
Kestane közlemek bütün bir gecenin mutluluğuydu.
Sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar...
Birçoğu arızalı ve tedaviye muhtaç beyinlerden çıkma dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası...

Lezzet bir tarafa, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi?
Ekmeklerimiz el değerek üretilirdi, sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı.
Çay da kokardı...
Domates de...
Bütün bu nefasete, küçücük bir bakkal dükkânının zenginliği yetiyordu.

Dışarıda kar...
İçeride huzur...
Zam endişesi, doğal gazın kesilm e korkusu, yolda kalma telaşı, rejim tehlikesi... Kimin umurunda...
Ne güzel cahildik.
Mutluluğun resmini çiziyorduk...

İNSAN İNANDIĞI ŞEYLER UĞRUNA MUHTEŞEM HATALAR YAPABİLİR facebook sayfasından alıntıtır....